İlm-i ledün: Allah Teâlâ Hazretleri tarafından hususi vecih üzere, bâtinen ihsan olunan marifet ve ilimler demektir. Bu ilme vakıf olan, örtülü ve gizli şeyleri açık ve berrak bir halde görür ve esrar-ı İlâhiyyeye de ıttıla' kesbeder. Bu ilm-i şerifin hocası ve sultanı Fahr-i Kâinat Aleyhi Ekmelüttahiyyât vessalâvât Efendimiz Hazretleridir. Bu ilmin ehli ise, Enbiyâ-ı izâm (A.S.) ve Ehlullâh-i Kiram Efendilerimiz Hazretleridir.
“Ona kendi katımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf, 18/65) ayetindeki “Ledün” ifâdesinden hareketle, zamanla bu tür sırlı bilgilere “İlm-i ledün” denilmiş. Böyle bir bilgi, özel bir bilgi türüdür. Olayların iç yüzüne vukufiyet, zâhiren çirkin görünen hâdiselerdeki güzelliği görmek, bu ilimle mümkündür.
Tarih, coğrafya, fizik gibi ilimleri kitaplardan veya öğretmenlerden öğreniriz. İlm-i ledün ise, İlâhî menşeli ilhama mazhariyetin neticesinde kendini gösterir.
"Sözlerin tebyizinde kıymettar hizmeti sebkat eden Muallim Ahmed Galib'in fıkrasıdır.
"Elde Kur'ân gibi burhan-ı hakikat varken,
"Münkiri ilzam için gönlüme sıklet mi gelir?" / Sözün özdür, ey can, tekellüf değil.
Ledün ilminin zübde-i pâkidir / Bu, sümmettedarik tasannuf değil."(1)
Bu şiirdeki güzel ifadeler Üstad Hazretlerinin vehbi ve ledünni bir ilim ile Risale-i Nurları telif ettiğine işaret ediyor. Risale-i Nurları tahkik ve tetkik ettiğimizde imana dair ne kadar ince ve latif manaları keşfettiğini ve bunların akıl ve ilim ile tespit ve tayin edilemeyeceğini açıkça görürüz. Risale-i Nurların büyük bir kısmı vehbi ve ledünnidir, müellifi olan Üstad Hazretleri de ilm-i ledün sahibidir.
(1) bk. Mektubat, Yirmi Sekizinci Mektup, Yedinci Meselenin Hatimesi.
OKUNMA: 4382